Bir vesile, ünlü sosyo-pisikoloji uzmanı, merhum Prof. Dr. Erol Güngör dergiler ve Anadolu’da yayınlanan dergiler hakkında “Türk Edebiyatı’nın kılcal damarlarıdır”demişti. Doğrudur. Elbette Anadolu, İstanbul’a göre “Taşra”’dır. Gerçi Sergüzeşt, Ebubekir Tepeyran’ın 1910 yılında yazmış olduğu Küçük Küçük Paşa adlı ilk köy romanı, Yaban vs. gibi eserler İstanbul dışını yani taşrayı ve insanlarını konu edinen erken dönemin edebî eserleridir.
Neden, batıdaki gibi bizde de bugünkü gibi modern eserler yazılamadı ? Yazılamazdı. Bunda matbaanın bize geç gelişi yanında, öyle kuralları kalıplaşmış bir edebiyat dünyamız vardı ki ve okuyucu dünyasının zayıflığı etkili olmuştur. Fatih Sultan Mehmet gibi aydın bir hükümdarımız dahi matbaa konusunda sessizdir. Çünkü o yıllarda İstanbul’da o kadar çok hattat vardır ki matbaanın gelişi ile bu sanatçılar aç kalacaklardı. Bir de Osmanlı’nın böyle bir ihtiyacı yoktu. Ayrıca Osmanlı okuyucusunun ve aydının da böyle bir arzusu yoktu! Nasıl olsa tiyatro yerine Hacivat Karagöz, dini hikayeler ve manzum mesneviler, özellikle dergahlarda söylenen ilahiler, okunan mevlitler ve umum halk arasında türkülerimiz vardı !
Biz de batıya yaklaşma, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve 2.Meşrutiyet dönemlerinde ,buna devlet desteğini de katarak artmıştır. Bir de 1789 Fransız İhtilali’nin fikri etkini de hiç yabana atmamalıyız! Sosyal hayatımızda batılı mobilyalar, giyim –kuşamlar, musıkide piyano kullanımı, marşlar, batı musıki formları kullanımının hızla artmasını unutmayalım. Türk musikisinin büyük dehası Dede Efendi’nin, ”Artık tadı kaçtı” diyerek, İstanbul’dan ayrılıp, Kabe’ye yerleşip ve burada ölümü bir ibret aynasıdır
.Bu değişim sadece edebiyat ve musıki dünyasında değil aynı zamanda mimaride de olmuştur. Onca devletlerin elçilik binaları İstanbul’a gelince gelince , bu elçilerle toplu konuşmalar, yemekler, ağırlamalar vs söz konusu olunca, onca borca rağmen büyük yalılar, saraylar yapılmıştır .Onca haklı, haksız eleştiriye rağmen , bu yapılan binalar genç TC’nin de en değerli ve elzem mekanlarıdır.
Bu köklü sosyal ve siyasi değişim aynı zamanda edebiyatımızda da gözükür. N.Kemal, Şinasi, Ziya Paşa gibi aydınlarımız tarafından atasözlerimiz toplanmış, yerli tiyatrolar , romanlar, tarihler, tercüme eserler birbirini kovalamıştır. Edebi eserlerde mekan ,ağırlıklı olarak İstanbul’dur. Klasik edebiyatımızda Anadolu’yu göremezsiniz. Bizde Türk’ün romanı olan türkülerimiz ilk defa 1896 yılında Kayseri’li Stavros Stavridis tarafından “Anatol Türküleri” adıyla derlenmiştir. İlk köy romanı yukarıda da belirttiğim için 1910 yılında Ebubekir Tepeyran tarafından “Küçük Paşa “ adıyla yayınlanmıştır.
Bugün , artık o dönemler geride kaldı. Anadolu’yu ele alan veya Anadolu/ Taşra Edebiyatı şüphesiz Cumhuriyetin nimetidir. Daha önce yazılanlar bu konuda hazırlık çalışmalarından sayılmaktadır .Bazı yazarlarımız Anadolu’daki edebÎ çalışmaları hakkında yazılar yazmaktadırlar, konuya ilgi göstermektedirler. Görülmektedir ki gerek belediyelerimiz, gerekse yaşadıkları coğrafyanın sevdalıları , sanatçılarımız ,yabancı dil bilmeleri ve batı kültürü ile bağlantı kurmaları sebebiyle ;yaşadıkları coğrafyanın tarihini, özelliklerini, yaşadıkları ilginç olayları ve folklorunu ileriki yıllara bırakma adına duygularını aktarmaktadırlar.
Bu şuurla Kayseri ve çevresinde eser veren Ahmet Hilmi Kalaç, Ahmet Nazif Efendi, Eğitimci Kazım Erdoğan, Kazım Özyedekçi, Av.İsmail Evci; Dr.Bozkurt Ergür,Develi’den Osman Coşkun ,Bünyan’dan Hamdi Üçok, yabancılardan Cevdet Kudret, Muharrem Barut, vb. şuurlu kişiler Kayseri’yi değişik yönleriyle ele alan eserleriyle öncü olmuşlardır.
Kurum olarak Kayseri Büyükşehir ve Kocasinan Belediyeleri yanında; Develi, İncesu, Pınarbaşı, Tomarza, Yahyalı Belediyelerinin yanında buralarda yetişen genelde çoğu öğretmenlerin kendi yöreleri ile bastıkları ve yazdıkları eserler önemli çalışmalardır. Şüphesiz bunda en etkili faktör Eğitimin kalitesi, iletişimin ve matbaanın hızlı gelişmesinin yanında Belediye gelirlerinin artmasının büyük etkisi vardır.
Şimdilerde iki yazarımız dikkati çekmektedir.
Berrin Arı ve Yasemin Avanoğlu Aydoğan.İkisi de İstanbul’da Yaşamaktadır. Bunlardan biri sosyal çalışmaları ile dikkatleri çeken Yasemin A.Aydoğan’dır. (2016) Harflerime Sevgi Ektim.(Yazılar-Şiirler)İstanbul, (2020),Nev’i Şahsına Münhasır,İstanbul adlı iki eseri dikkat çekicidir.Diğeri ise Kayserimizin tanınmış ailelerinden, Kaşıkçılardan Berrin Arı. Ele almak istediğim Berrin Arı (Kayseri- 1960) ve edebi çalışmalarıdır. Aşk ve Umut konulu hikayeleri yanında şimdi elimde “Sen Sus” adlı romanı vardır.
Özetle roman, Kayseri Sosyal hayatının genelde bir folklorcu gözüyle ele alınmasıdır. Ailenin “babaanne” ve “ anneanne” etrafında ,onların gözü ve yorumuyla ele alınmasıdır. Ailenin dört kuşağı etrafında gelişen olaylar, değişen Kayseri ve kuşaklararasındaki , sosyal hayatı etrafındaki ve kuşaklararasındaki değişimleri ele almaktadır. Bu hızlı değişimleri ve alışkanlıkları, töreleri ele alırken önemli ölçüde yıllar içerisinde gelişen ve olgunlaşan yaşama biçiminden yazar faydalandığını görmekteyiz.
Folklorcu Uğur Barlas ve Av.M.Cavit Yeğenoğlu özellikle Kayseri Düğünleri üzerinde dikkat çeken bilgiler vermişlerdir. Yazarımızın bunlardan bilhassa Yeğenoğlu’nun çalışmalarından faydalandığını söyleyebiliriz. Ya bağa göçümler ile gelin hamamları Selçuklu’dan beri hızla gelişen ve zenginleşen düğün yemekleri yabana atılamaz. Şüphesiz bir yörenin damak zevkini o yörenin coğrafyası belirler. Buna bir de Ermeni ve Rum kültüründen katkıları da eklerseniz bu zenginliğin kaynaklarını görürsünüz.
Yazarın ustaca mahalli dille betimlemelerde bulunması romanı daha çekici kılmaktadır. Ancak bazı yerlerde yazarımızın acele ile bilhassa son bölümlerde aniden romanı sonuçlandırması dikkatlerden kaçmamaktadır ki bu da zannımca yayınevinin acale etmesinden kaynaklanmıştır.
Romanlarda büyük oranda yazarlar devreye girer ve kendini veya çevresini anlatır. Bu bakımdan eser bir yerde anılar zinciri oluşturur. Yazar şayet anıları yazarken veya aile geçmişinden yararlanırken fantazilere kaçarsa, romanın tadı kaçar. Fakat yazar görülüyor ki bu fantazilerden kaçıyor olaylara romantik bir gözle değil, gerçekçi bir gözle bakıyor ki bu da romana ayrı bir tat veriyor.Yazar özellikle çok genç yaşta gelinlerin çektiği ıstırabı,b üyükler yanındaki çekingenliklerini anlatırken çok dikkat çekici.Bilhassa harp kuşağının bütün çilelerini çekmiş ve kendini ifade ederken “Sen sus !” ile otoriter tavırlı kannanalar elind büyümüş ise ne azaplar çekmiştir.
Ben eseri bağandim.Hem bir Kayseri folkloru için kaynak kitap olmasından, hem de gerçekçi bir roman olmasından,hem de bir aile otobiyoğrafi olasına karşı cesurca anlatımların olmasından dolayı.
Yazarını kutluyorum.
Not:Berrin Arı,(2019)Sen Sus, Dağhan Külegeç Yayınları, İstanbul.
Not: Berrin Arı, Sen Sus,Erbulak Evi Yazarlık Okulu, İstanbul 2019. Tel: o.216.518 25 26